14 Mayıs 2010 Cuma

İnsan bazan kendi iç dünyasındak gizli kapıların bile yerlerini bilmiyor. Bir rastlantı yada karşısına çıkan beklenmedik biri sayesinde öğrenebiliyor.Yıllarca sonra ilk kez dokunulan bir kapının açılıp sizi güzel bir rüyanın içine çağırdığı an, hiç bilmediğiniz bir geçmişe dokunmak ve bir masalın içinde kalmak. Ne yazıktırki o masalın içinde uzun süre kalmak mümkün olmuyor, bir süre sonra o kapıdan çıkmak ve aynaların yanıltıcı görüntülerin, sislerin, gelip giden duyguların arkasındaki gerçek hayatı tutmak istiyor insan.Kendine farklı yerlerden bakmayı öğreniyor insan, başkalarının cümleleriyle kendini tanımlamak yerine kendi cümlelerini kurmayı öğreniyor insan.Bedenin sizin dışınızda da bir hayatı olduğunu, hayatın bize öğretilenlerin dışında çok başka biçimleri olabileceğini belkide hiç bir zaman ortaya çıkmayacak olan bambaşka birini, kendi benliğini buluyor insan. Pek çok zaman istediklerimizi yapanları, bize uygun davrananları severiz. Aslında bize uygun olanı sevmek kolaydır. Zor olan, bize benzemeyenleri, istediğimizi yapmayanları sevebilmek.Bir insanı sırf seni mutlu ettiği için değil, yalnızca kendi başına varolduğu için, bir başkası gibi değil, kendisi gibi olduğu için sevebilmek zordur. Ne yazıktirki insan, hayatın, hızla ileriye sarılan bir görüntüler kuşağı, bir an sonra geriye bir kez daha bakmasına bile izin vermeden bitebilecek bir oyun olduğunu, ona verilmiş bu bilinmez zaman parçasında karşısına çıkan rastlantıların içinde onu en çok mutlu edenleri bulduğu an geriye kalan her şeyi boşvermek gerektiğini bilse de yapamıyor.Bu karmaşanın içinden yalnızca en güzel görüntüleri seçip alamıyor insan. Kendini en güçlü sandığın anlarda bile hiç umursamadığın insanların sözleriyle, tanımadığın birilerinin yargılarıyla, en yakınındaki kişilerin anlayışsızlığıyla başa çıkamıyor.Öylesine kurulmuş hayatını günün birinde bir başka rastlantıyla yıkıp yeniden yapması ise hiç de kolay olmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederim...